Kusursuz Akvaryumun Kör Balıkları

Sudem P.
2 min readJun 18, 2021

--

Doğduğumuzdan beri öğrendiğimiz olgular, bilgiler, kavramlar bana kusursuz bir akvaryumu dolduran su gibi geliyor. Kusursuz sınırlara ve çizgilere sahip bir akvaryumun suyu. O su birçok insan için hiç değişmiyor. Ne azalıyor ne de artıyor ne de kusursuz sınırlara meydan okumaya çalışmıyor. Sakince buharlaşıyor zamanla bir fark yaratamadan bu dünyadan siliniyor.

Sanki her bilgiyi içten içe kabulleniyor gibiyiz. Doğruluğunu aldığımız kaynağa bağlayarak kabul ediyoruz. Akvaryumun o çizgilerini koşulsuz kabulleniyoruz. Peki, her şeyi kabulleniyorsak yeni bilgiler nasıl ortaya çıkıyor? İşte asıl olay burada. Tüm dünya tarihi boyunca insanlığa en çok katkısı olanlar aykırı olanlar ve meraklı olanlardı. Onlar bu akvaryumun çizgilerini kabullenemediler ya da benimseyemediler. Kimisine çizgiler çok kalın kimisine ince geldi bazılarına ise o çizgiler gereksiz geldi. Gelip akvaryumun camına delik açanlarda oldu akvaryumdan atlayanlarda. Bazen ise görünmez bir müdahale gerekti.

Isaac Newton’dan önce (belki o da) insanlar yere sabit olmayı, cisimlerin yere atılınca zemine çarptığını o kadar kabullenmişti ki hiç sorgulamıyorlardı. Belki de böyle şeylere dikkat bile etmiyorlardı. Newton’un şans eseri altına oturduğu ağaçtan tam kafasına elma düşmesi bazı şeyleri değiştirdi. O bunu aldırış etmeyip dikkate almayabilirdi ya da kafası acıdı diye söylenebilirdi ama o sorgulamayı seçti. “evet, elmalar yere düşer.” Diye düşünmek yerine “neden elmalar nere düşer” fikrini aklından geçirdi. Tarihe yön veren birçok keşif bu kelimelere dayanıyordur belki de “nasıl, neden, niçin…”

Peki, bunlardan önce hiç kimse mi böyle şeyler düşünmemişti? Tabii ki de düşünmüşlerdi ama onların düşünmesi akvaryumlarını delecek kadar sağlam temellere dayanmıyordu. Eski zamanlarda düşünceler ya mitolojiye ya da dinlere inançlara bağlanıyordu. “şimşek neden çakar?” sorusu onlara göre tanrıları sinirlendirmekle ya da Thor’la ilgiliydi. O zamanlar kimse bilimsel bir açıklama peşinde değildi. Bilinen bilgilere güveniyorlardı. O bilgiler ise yine bilimsel olmayan görüşlerden çıkıyordu.

Felsefe sorgulamanın ve düşünmenin nerdeyse yapı taşı olan ve içinde anahtar olarak insanı barındıran düşünce sanatı nasıl oldu da m.ö. 6 yy da karşımıza çıktı? Anahtarı insan olan felsefenin insanlığın varlığından beri olması gerek diye düşünebilirsiniz. Ama o zamanlardan önce varlık bilgi ahlak gibi felsefi konular yine mitolojik ya da inançsal konulara bağlanıyordu. Sorguladıklarını düşünüyorlardı faka sadece çizginin üstünden geçiyorlardı. İnançlardan sıyrılarak birinin bunları düşünmesi ve özgürce ortaya atması m.ö. 6yyı buldu.

İnsanoğlu hiçbir zaman sorgulamayı bırakmamalı. Akvaryumun dikdörtgen yapısını kusursuz çizgilerini kabul etmek zorunda değiliz. Bize camları kırılmaz dendi diye kırmayı demeyecek değiliz. Belki de akvaryumun dışı gerçek hayatın ve bilginin ta kendisidir.

Evrenin oluşumu başlangıcı ortaya çıkışı hakkında bir sürü düşünce ortaya atıldı geçtiğimiz yüzyıllardan bu zamana kadar. En yaygın ver neredeyse herkesin dilinde olan Big Bang teorisi çok tutuldu. Birçok insan o teoriyi o kadar benimsemiş ve sorgulamadan kabul etmiş ki onun üstüne geliştirilen düşünülen teoriler hakkında hiçbir fikirleri yok. Tarihin en zeki insanlarından biri olan Albert Einstein bile evren görüşünü iki defa değiştirmiştir. İlk görüşünden sonra bile o konu hakkında sorgulamaya devam etmiştir.

Sorguladıktan sonra bile değiştirdiğimiz bilgilerimiz ya da kendimize yeni kattığımız bilgiler bile bizim sınırlarımız olmamalı. Hiçbir bilgiyi körü körüne kabullenmemeliyiz. O zaman hayatta tek düze olmaz mıydı?

CARPE DİEM

Sudem Pardün

--

--